bafra haber sitesi

Haber Takip Merkezi – Güncel ve Tarafsız Haber Sitesi – Ülkenin Nabzını Tutan Site

Ertuğrul Özkök: Erdoğan’ın bir konuşmasına ilk defa bu kadar gönülden katılıyorum, ama ihtiyatlı bir iyimserlikle

"Ben iflah olmaz bir iyimserdim. Ama son yıllarda yaşadıklarımdan sonra artık iflah olur bir iyimser haline geldim"

“`html

Dün Sabaha Düşündüren İki Olay

Dün sabah, beni düşündüren iki önemli gelişme ile güne başladım.

Serdar Turgut’un Yorumları

İlk olarak, Serdar Turgut’un kaleme aldığı yazı dikkatimi çekti.

Yazının başlığı şuydu:

İsmail Küçükkaya ve Ertuğrul Özkök’e katılmıyorum.”

Yazının altında yer alan ifade ise,

“Bu bir mizah yazısı değil, çok ciddi bir yazıdır.” şeklindeydi.

Gerçekten de içeriği oldukça ciddi bir metin olarak değerlendirilebilir.

Kafa Karıştıran ve Umutlandıran Konuşmalar

İkinci önemli gelişme ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, bir önceki gün yapılan Bakanlar Kurulu toplantısının ardından gerçekleştirdiği konuşmaydı.

Serdar’ın yazısı “paradigma kırıcı” bir içerik taşırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması da bir paradigma değişikliği sundu bana göre.

Bu iki önemli değişimi düşünürken, önümde Fransa’nın Le Point dergisinin yeni bir sayısının kapağı duruyordu.

Fransız Dergisinin Kapak Yazısı

Kapak yazısı ise şu şekildeydi:

“Yeni Dünya Düzeni…”

Ve dört önemli liderin fotoğrafları vardı:

  • ABD Başkanı Trump
  • Rusya Devlet Başkanı Putin
  • Çin Devlet Başkanı Şi Cinping
  • Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan

Gerçekten ilginç bir dünya düzeni portresi karşımdaydı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasını okurken düşündüm ki; “Keşke bu konuşmayı İsmail Küçükkaya’nın programında yapmadan önce yapsaydı.”

Bunun, önceki sabahki Halk TV sohbetimizin içeriğini derinden etkileyeceğini düşünüyorum.

Küçükkaya ile Sohbet

Küçükkaya ile gerçekleştirdiğimiz sabah sohbetinde şu ifadeleri kullandım:

“Başkanlık sistemi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a uygun şekilde tasarlanmıştır. O ayrıldıktan sonra, Türkiye’de bu düzeni sürdürebilecek başka bir güç bulunmamaktadır.”

Bu görüşümü hâlâ koruyorum.

Ayrıca, şöyle bir yorumda bulundum:

“Güçlendirilmiş Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bugün bir ‘rejim’ haline gelmiştir. ‘Sistem’ demokratik bir yapıyı ifade ederken, ‘rejim’ kelimesi ise onun dejenere olmuş otoriter ve baskıcı halini anlatmaktadır.”

Bu düşünceme de sadık kalmayı sürdürüyorum.

Otokratik Başkanlık Sistemi Avantaj Olabilir mi?

Serdar Turgut, dün ilginç bir noktaya değindi. Dedi ki;

“Küçükkaya ve Özkök’ün savunduğu görüşlerin aksine, güçlendirilmiş hükümet sistemi, dünyanın içinde bulunduğu bu yeni dönemde Türkiye’ye büyük bir avantaj sağlayabilir.”

Bu cümle beni oldukça düşündürdü.

Acaba bu gerçekten mümkün müydü?

Bu sorunun cevabını ararken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir gün önceki konuşması aklıma geldi.

Belagat ve Yeni Çözümler

Konuşma gerçekten çok önemliydi.

İçeriği oldukça mantıklı ve ikna edici bulunmaktaydı.

Entelektüel dozu da oldukça yüksekti.

Ve en önemlisi, hem Türkiye’ye hem de Avrupa Birliği’ne yeni bir yol haritası sunuyordu.

Bu uzun konuşmanın özünü daha net bir şekilde paylaşacağım.

Cumhurbaşkanı’nın Mesajları

Cumhurbaşkanı’ndan şu mesajlar öne çıkıyordu:

  1. Yeni bir dünya bizleri bekliyor.
  2. Dünya, aşırı sağa kayıyor; ırkçı politikalar ve “aşırı sağcı demagoglar” yükselişte.
  3. Demokrasiler zayıflıyor, otoriterlik artıyor.
  4. Bu gidişatta, Türkiye dünya için yeni çözümler sunabilir.
  5. AB, yalnızca Türkiye’nin tam üyeliği ile kurtulabilir.

Bu beş maddeye tamamen katılıyorum.

Dikkat Çeken Üç Kelime

Konuşmada dikkatimi çeken bazı ifadeler şunlardı: “Aşırı sağcı demagoglar…”

Bu, Avrupa’daki aşırı sağcı siyasi figürlerin belagat arzusuna yönelik bir eleştiriydi.

Acaba bu ifadeler, Cumhurbaşkanı’nın iç siyasette dış politikayı bozmak için daha dikkatli olacağının bir garantisi olabilir mi?

Çünkü son yıllarda dış politikamız, başka ülkelerin liderlerine karşı kullanılan sert ifadelerle olumsuz etkilenmişti.

Bir Güvenli Bölge Olarak Avrupa Birliği

Benim düşünceme göre eğer bu sözler samimiyse, “Erdoğan’ın 2004 yılında tam üyelik müzakerelerinin başlangıcındaki hedeflere dönüş” anlamına gelmektedir.

Dünya siyaseti karmaşık bir hale gelirken, Avrupa hâlâ bir güvenli alan olarak kalmaktadır.

Onun değerleri ve coğrafyası, sığınılacak bir yer sunmaktadır.

Umuyorum ki Cumhurbaşkanı bu sözlerinde içten olsun.

Çünkü yıllar içinde, özellikle son dönemde, samimiyete güvenimizi sarsan pek çok olayla karşılaştık.

Kim Kimi Kurtaracak?

Bu yeni paradigma, sadece Avrupa Birliği’ni kurtarabilecek bir durum değil;

Ayrı zamanda Türkiye’yi de kurtaracak bir süreçtir.

Bu nedenle, bu süreci iki yönlü değerlendirmekte fayda var.

Yoksa bu süreç işlemez.

Dünyanın Kötüleşirken Biz İyiye mi Gidiyoruz?

Burada önemli bir boşluk var; Dünya kötüleşirken biz nereye yöneliyoruz?

Daha net bir şekilde soracak olursak: Dünya zorluklarla boğuşurken, biz iyiye mi gidiyoruz?

Cumhurbaşkanı’nın Avrupa Birliği’ne yönelik bu yeni yaklaşımının içindeki hedefler neler, bunları da tartışmalıyız.

Demokrasiyi Güçlendirirken İçerdeki Otoriter Rejimi mi Destekliyoruz?

Bunun amacı ne? İki seçenek var:

  1. AB’ye açılırken, reformları tekrar hayata geçirip, Başkanlık sistemini demokratik bir yapıya mı dönüştüreceğiz?
  2. Yoksa dışarıda güçlü bir aktör olurken, içerde de mevcut baskıcı sistemi mi sürdürmeye çalışacağız?

Eğer ikinci seçenek söz konusuysa, bu hem Avrupa’ya hem de Türkiye’ye zarar verecektir.

Yargının Önemi

Bu nedenle, işe mutlaka yargı reformundan başlamalıyız.

Selahattin Demirtaş, Osman Kavala gibi isimlerin durumlarını göz önünde bulundurarak, hukukun üstünlüğünü sağlamalıyız.

Ancak böyle bir yaklaşım, Avrupa ile olan ilişkilerimizi derinleştirebilir.

Le Point Dergisine Yeniden Bakış

Bu noktada, tekrar Le Point dergisinin kapağına göz atmakta fayda var.

Bu tür bir kapak, elbette Cumhurbaşkanı ve iktidara yakın birçok kişi için cazip görünmektedir.

Ancak bu durum gerçekten övünülecek bir şey mi?

Baskıcı Liderler ve Türkiye’nin Geleceği

Kapaktaki liderlerin hepsinin aşırı otoriter bir üslubu bulunmaktadır. Baskıcı bir yönetim anlayışlarına sahiplerdir.

Bu fotoğrafın Türkiye için iyi bir “aile albümü” olabileceğini düşünmüyorum.

Bu nedenle, özgürlüklerin ön planda olduğu bir çıkış için kendi kapak fotoğrafımı hayal ediyorum.

Başka Halkları Mutlu Etmek ve Kendi Halkını Üzüntüye Sürüklemek

Serdar Turgut’un yazısını bir kez daha düşündüm.

Umarım Cumhurbaşkanı da böyle bir perspektive sahip olur.

Çünkü “Dünyayı kurtaralıma çalışırken kendi halkının yarısını üzmek” olasılığı olduğunu unutmamalıyız.

Yurt dışında demokrasiyi savunurken, içerde baskıcı bir yaklaşıma sahip olmamız, hem kendi anlayışımıza hem de Avrupa Birliği’nin hikâyesine uymamaktadır.

İyimserim Ama Dikkatliyim

Sonuç olarak, Cumhurbaşkanı’nın konuşması oldukça yapıcı ve umut verici bir dil içeriyordu.

Özellikle 2007 sonrasında söyledikleri ile sınırsız şekilde katılıyorum.

Ancak iyimserliğimi korurken, artık daha temkinli yaklaşacağım.

Özetle, bu konuşmayı hem umut dolu hem de ihtiyatlı bir iyimserlik içinde değerlendirdim.

“`